26.12.2007

BENİ ARA!

Kısa kesimli erkeksi saçları, delici bakışlarının aksine öylesine narin bir yürüyüşü olan ve kalçalarını kıvırtarak yürüyüşü ile her erkeği baştan çıkartabilecek genç bir kadın o, adı Yeliz...

Yoğun koşuşturmalı bir Cumartesi günü, akşam oldu nihayet, çok yorgunum. Yemekten sonra hemen uyukalmışım koltukta. Saat 23:00 gibi, birden üşüyerek uyandım, titriyorum ama ateşler içinde yanıyorum aslında. Ne olduğunu pek anlayamadım bir süre, gittikçe titremelerim artmaya başladı. Daha fazla oyalanmadan arabama bindiğim gibi yakın çevredeki küçük, özel bir hastaneye gittim. Acile aldılar beni, nöbetçi doktor birşeyler soruyor, ben de cevaplıyorum. Bir süre sonra asistanı girdi içeriye, doktor "Hastanın ateşini ölçer misin?" dedi asistanına, asistanı yanımda yaklaştı, elindeki dereceyi koltuk altıma yerleştirdi. Doktor sorular sormaya devam ediyor, ben de cevaplamaya çalışıyorum. "Bakalım dereceye!" dedi doktor, asistanı geldi, dereceyi almadan önce iyice yakınlaştı bana, kolunu koluma dokundurdu ve bekledi bir süre, gözlerinin içine bakakaldım, yumuşacık tenini hissederken. "38 buçuk" dedi doktora, kendime geldim birden. Doktor "Evet, bayağı yüksek" dedi. Birkaç ilaç yazdı reçeteye, bunları hemen nöbetçi bir eczaneden alıp kullanmaya başlamamı ve 4-5 gün sonrasında da tekrar kontrole gelmemi söyledi...

Perşembe günü öğlene doğru randevu alıp, kontrol için doktora tekrar gittim. Biraz beklemem gerektiğini, doktor beyin şu an hastası olduğunu söyledi danışmadaki kız, "Peki, tabii" dedim ve bekleme bölümüne geçip oturdum. Karşı duvardaki televizyona bakıyordum öylesine, birden onu gördüm. Doktorun odasından elinde bir dosya ile çıktı ve o, danışmaya doğru ilerlerken ben gözlerimi ondan alamıyordum, beni fark etti. Dosyayı bıraktı, arkasını dönüp tekrar doktorun odasına doğru yürümeye başladı. Kalçaları muhteşem görünüyordu, delirtmek için kıvırtıyordu sanki, kapıdan içeri girmeden önce dönüp tekrar baktı. "Nasıl, gösterimi beğendin mi? Senin için özeldi!" der gibiydi...

Hastası çıktıktan sonra doktor bey beni gördü, "Hoşgeldin, içeri geçelim" dedi. Çok geçmeden asistanı da geldi, elindeki dosyamı doktora uzattı ve odadan çıktı. Kısa bir konuşmadan sonra, doktor artık iyileştiğimi ve kalan ilaçlarımı da bitirdikten sonra tekrar gelmeme gerek olmadığını söyledi. Teşekkür edip, odadan çıktım. Koridorda ilerlerken danışmanın hemen yanında durduğunu gördüm onun, gözlerinin içine bakarak ona doğru yaklaştım. "Geçmiş olsun, artık daha iyisiniz değil mi?" diye sordu bana, ben de "Evet, çok daha iyiyim" dedim. Elindeki katlanmış reçeteye benzeyen bir kağıdı bana uzattı, "Bu sizin" dedi. "Peki" dedim, aldım ve kağıdı cebime koydum. O an hiç ayrılmak istemiyordum oradan, delici bakışlarına son bir kez daha bakıp, "İyi günler" dedim ve çıktım...

Akşam işten eve döndüm. Yemek sonrası kalan ilaçlarımı da içmek için ilaçların olduğu poşeti aldım. Cebimdeki kağıdı da çıkardım, ilaçların yanına koydum. İlacımı içtim, sonra reçeteye bakmak geldi içimden. Katlanmış kağıdı açtım ve okuduklarıma inanamadım. Öylece kaldım bir süre. Reçete değildi bu, hastanenin not kağıtlarından ve üzerinde "Beni ara! Yeliz", bir de cep numarası yazıyordu. Heyecanlanmıştım...

Saat 22:00 gibi cep telefonumu aldım ve verdiği numarayı tuşlamaya başladım. Çalıyordu. "Aloo" diye ince bir ses duydum, onun sesi miydi yoksa değil miydi tam hatırlayamadım. "Yeliz'le görüşmek istiyordum ben!" gibi birşeyler söyledim. "Merhaba, ben de ne zaman ararsın diye düşünüyordum!" dedi, rahatladım ve kendime geldim. Sohbet etmeye başladık telefonda. Dakikalar geçtikçe geçiyor, sohbetimiz iyice derinleşiyordu. "Yarın Cuma, akşam yemeğe çıkalım mı?" diye sordum ona, "Belki" dedi. "Gündüz ara beni, nöbete kalmam gerekebilir, konuşalım" dedi. 25 dakika kadar telefonda konuşmuşuz, hiç farkında olmadan...

Ertesi gün, öğle yemeğinden sonra aradım onu, büyük bir heyecanla. Akşama nöbete kalması gerektiğini, "Başka bir akşam çıkarız yemeğe!" dedi. "Peki, tamam" dedim ben de. Kendimi işime verdim yoğun bir tempoyla, akşam olduğunu bile fark etmedim. Yavaş yavaş çıkmak için toparlanmaya başlamıştım ki, cep telefonum çaldı. Arayan Yeliz'di. "Efendim" diye açtım telefonu. "Akşamki nöbetim iptal oldu, gelip beni alabilir misin?" dedi. Büyük bir sevinçle, "Tabii gelirim! Trafiğin durumuna göre 20-30 dakika içinde ordayım" dedim. "Tamam, görüşürüz öyleyse" dedi ve kapattı telefonu. Çabucak toparlandım, otoparka indim, arabamı aldım ve çıktım yola...

Yaklaşınca onu aradım tekrar, "2-3 dakikaya ordayım!" dedim, o da "Tamam, iniyorum ben de" dedi. Hastanenin kapısına geldiğimde, kapının hemen içinde beklerken buldum onu. O da beni gördü, hemen arabaya geldi. Bindi. Yanaktan öpüştük. "Naber" gibi birşeyler konuştuk. "Biraz yorgunum aslında, dışarda yemesek, bana gidelim, hazır birşeyler yeriz!" dedi. "Olur" dedim ben de. Bu arada evinin yolunu tarif ediyordu bana. Birkaç dakika sonra "Geldik işte!" dedi. Apartmanın yanındaki otoparka arabayı park ettik ve indik. Apartmana girdik, asansöre bindik, 4. kata çıktık. Anahtarını çıkarttı ve kapıyı açtı. Işığı yaktı. "Geç otur, sen de biraz dinlen, istersen televizyonu aç, kumandası da bak burada. Ben bir duş alıp, birazdan geliyorum" dedi. Bugece güzel birşeylerin olacağını iyice hissetmeye başlamıştım. Kendimi zor tutuyordum aslında, banyoya girmemek için. Beni bakışlarıyla, kalçalarını kıvırtarak yürüyüşüyle çıldırtan biriydi o ve hemen içerde duştaydı. 10 dakika sonra banyonun kapısı açıldı. "Çıktım, birazdan yanındayım" diye seslendi. Heyecanla birazdan olması bekliyordum...

Yatak odasının kapısı açıldı ve içeriye geldiğini gördüm ama şaşkınla, ağzım açık bakakaldım. Rüyada mıyım acaba diye düşündüm bir süre. Bu ne muhteşem bir görüntüydü. Kıpkırmızıydı. Jartiyerli büstiyeri, stringi ve çoraplarıyla. Yakmıştı beni! Moda defilelerindeki mankenler gibi, karşımdan bana doğru yürüdü, önümde durdu, gülümsedi. Yavaşca arkası döndü, kıvırtarak kapıya doğru yürüdü ve tekrar bana doğru geldi. "Evet, nasıl?" diye sordu. Ayağa kalktım, "Muhteşemsin güzelim, beni büyüledin adeta" dedim. "Görebiliyorum" dedi gülümseyerek.

Yavaşça yaklaştım ona doğru, dudaklarını öpmeye başladım. Karşılık verdi, daha da derin, daha da sıcak öpüşmeye başladık ayakta. Ellerimle de bacaklarını, kalçalarını okşamaya başladım. Sanki yıllardır sevişmemiş gibiydik ikimizde, gittikçe daha da azgınlaşıyorduk. Beni hızla soyuverdi, çırılçıplak kalmıştım karşısında, bana hafif geriye çekilip baktı bir süre ve sonra dimdik olmuş aletimi sıkıca kavradı sol eliyle. Okşadı, ovuşturdu. Hafifçe kanepenin üzerine yatırdım onu. Eğildim. Bacaklarını omuzlarımın üstünde geçirerek kafamı bacaklarının arasına soktum. Kırmızı külodunun yanlarından dilimle okşamaya başladım. Jartiyerinin bağlantılarını açmaya çalışıyor, büstiyerinin de iplerini çözmeye çalışıyordu, ben bacak arasını yalamaya devam ederken. Kırmızı külodunu çıkarmaya başladım. Muhteşem bir çekiciliği vardı. İki elimle araladım arasını, dilimi sokmaya başladım içine, sokabildiğim kadar derine sokmaya çalışıyordum. İniltilerle, kıvranmaya başlamıştı. Devam ettim bir süre daha böyle. "Hadi" dedi. Ayağa kalktım, bu kez kanepeye ben oturdum. Ona da kucağıma oturmasını söyledim. Geldi kucağıma oturdu, eliyle aletimi tuttu ve yavaşca içine almaya başladı. Yavaş yavaş hareketlerle temposunu buldu. O aletiminin üzerinde oturup kalkarken, ben de göğüslerini öpüyor, okşuyor, sıkıştırıyordum. Her oturup kalkışında "Ah oh ah" sesleriyle daha da hızlanıyordu. İçinden çıkmadan pozisyon değiştik. Onu tekrar yatırdım kanepeye, bacaklarının arasında bu sefer ben gidip gelmeye başladım. Ellerini göğsüme bastıyor, kanepenin üzerinde biryerlere tutunmaya çalışıyordu...

Sırılsıklam olmuştuk ikimizde. İçinden çıktım ve onu ters çevirdim. Arkasında pozisyonumu aldım, içine girdim yeniden. Kontrolü ona bıraktım, "Sen hareket ettir kendini, ileri geri" dedim. Yine temposunu tutturdu. Gittikçe iyice derinlere alıyordu. Artık "ahlar ohlar" ikimizden de çıkıyordu. Aniden durdu, tekrar kanepe uzandı, bacaklarını iki eliyle iyice havaya kaldırdı. "Hadi çabukkkk!" diye inledi. Hemen girdim içine, hızlı hızlı gidip gelmeye başladım. Çıkıp her girişimde "şlap şlup" diye sesler çıkmaya başlamıştı. Her tarafımız sırılsıklam olmuştu. "Evet, eveeettt" dediğini duydum. İyice hızlandım. "Ne olur içime, içime boşal!" dedi, kafamı salladım sadece. "Biraz daha, biraz daha!" diyordum ben de. Son bir içeri girişimde ben de dayanadım, içine boşalmaya başladım. "Ooohhhhhh!" dedi. "Lütfen, çıkma biraz daha içinde kal!" diye ekledi. Ilık ılık, ıslak ıslak içinde kaldım 2-3 dakika daha...